Dünya’da her gün yaklaşık 1 milyon iş kazası meydana geliyor. Türkiye’de ise 2014 yılı verilerine göre toplam 1886 çalışan iş kazalarında hayatını kaybetti. Bu rakamlar kayıt dışı iş kazalarını kapsamıyor. İş kazası işveren için ekonomik bir külfet oluşturduğu gibi aynı zamanda beraberinde cezai ve idari yaptırımları da getiriyor. Bu nedenle gerçekleşen bir çok iş kazası işveren tarafından gizlendiği için kayıt altına alınamıyor.
Sadece kayıt altına alınan kazalar söz konusu olduğunda dahi ortaya çıkan rakamın büyüklüğünü açıklamak için tedbirsizlikten gerekli önlemlerin alınmamasına, çalışanların bilinçlendirilmemesine kadar onlarca sebeple öne sürülebilir. Ancak en önemlisinin işverenin iş sağlığı ve iş güvenliği konusundaki ihmali ve devletin konuya ilişkin yetersiz denetiminin olduğunu söylemek hiç de zor değil.
Soma faciası, işveren ve devlet ihmalinin en acı örneği oldu. İşveren karşısında zayıf olan işçinin hayatı pahasına sağlıksız ve güvenliksiz iş koşullarında çalışmaya razı olması ülkemizin gerçeği. Bu gerçeklik karşısında işçiyi koruma ilkesi doğrultusunda çıkarılan 4857 sayılı İş Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ve Türkiye’nin de imzaladığı ILO’nun 187 Sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi de sorunu çözmek ve işçiyi korumak için yeterli olmuyor.
Korumasızların en korumasızı olan mevsimlik gezici tarım İşçiliğinde ise durum çok daha vahim. Mevsimlik tarım işçileri, iş kanunu kapsamına dahi alınmayan ülkenin en sağlıksız, güvenlikten yoksun, insani olmayan yaşam koşullarında, en düşük ücretlerle çalışan işçi grubu. Yevmiye ya da götürü usulü çalışan mevsimlik gezici işçilere yönelik ilk somut adım ise 2010 yılında başbakanlık tarafından METİP (Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirilmesi Projesi) olarak adlandırılan genelgenin yayınlanmasıyla atıldı.
Bu genelgede ulaşım güvenliği ile ilgili “... göç alan ve veren yerler arasında ulaşım ile ilgili koordinasyon sağlanacak, trafik denetimleri artırılacak, araç ve trafik güvenliğinin gerektirdiği kontroller hassasiyetle ve sıklıkla yapılacak, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca gerekli bütün tedbirler alınacaktır” ifadesinin geçmesine rağmen tarım işçilerinin ulaşım koşullarını değişmedi. Güvenlik önlemi alınmayan ulaşım şartları nedeniyle meydana gelen kazaların sayısı ve kayıplar her sene artmaya devam ediyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (İLO) göre iş kazası “Önceden planlanmamış, bilinmeyen ve kontrol altına alınamamış olan etrafa zarar verebilecek nitelikteki olay” olarak tanımlanıyor. Oysa mevsimlik tarımda ölüm ve yaralanmalara sebep olan kazaların kontrol altına alınması ve engellenmesi mümkünken gündemimize yeni acı kaza haberleri eklenmeye başladı. 4 Temmuz’da Tokat ve Yozgat’ta mevsimlik tarım işçilerini taşıyan minibüslerin devrilmesi sonucu 2 kişinin ölümü ve 29 işçinin yaralanmasından sadece iki gün sonra 6 Temmuz’da Manisa’da tarım işçilerini taşıyan kamyonetin bir tır ile çarpışması sonucu 15 kişinin hayatına kaybettiği kaza haberi bunlardan en sonuncusu oldu.
Peki bu son yaşananları iş kazası şeklinde tanımlamak doğru mu? Hem bilinen hem de kontrol altına alınabilen olaylar silsilesinden oluşan Manisa’daki kazada işverenin kazanç hırsı ve güvenliği hiçe sayan ihmali sonucu onlarca kişinin hayatına maloldu. İşveren geçmişte yaşanan kazalara rağmen ve sonucu öngörebileceği halde kayıtsız kalarak ölümlere sebep oldu. Bu ihmalinin cezai anlamda en azından “olası kastla” nitelendirilmesi gerekir.
Tarım işçilerinin ulaşımı yıllardır hayatları hiçe sayılarak, ulaşım amaçlı olmayan traktör, kamyonet, vb vasıtalarla sağlanıyor. Her yıl yüze yakın tarım işçisi yollarda bu ulaşım koşulları nedeniyle hayatını kaybediyor ya da sakat kalıyor. Üstelik sigorta primlerini ödemekte zorluk çeken tarım işçileri hiç bir sosyal güvenceden yararlanamıyor ve (özellikle ölüm ve malullük durumlarında) yoksulluk nesilden nesle artarak devam ediyor. Derinleşen yoksulluk sarmalı, beraberinde büyük sosyal çarpıklıkları da getiriyor.
Mevsimlik tarım işçiliğini bütüncül bir şekilde yaklaşarak, sosyal politikalar üretmek ve sorunu çözmek hiç şüphesiz devletin sorumluluğundadır.
Hayata Destek Derneği’nin öncülük ettiği Türkiye’deki göçebe mevsimlik işçilerin sorunlarının ele alınması için Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulmasını talep eden imza kampanyasının yarattığı kamuoyu baskısı sonucunda kurulan Meclis Araştırma Komisyonu geçtiğimiz günlerde raporunu yayınladı.
Şubat 2015’te Hayata Destek Derneği’nin davetiyle bir araya gelen çok sayıda sivil toplum kuruluşu, kamu kurumları ve üniversitelerin katılımıyla gerçekleşen bir yuvarlak masa toplantısında alınan kararlar ve ortaya konan çözüm önerileri, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını tespit etmek üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’na gönderildi. Bu öneriler arasında mevsimlik tarım işçilerinin ulaşım güvenliğinin sağlanması için trafik kontrollerinin sıklaştırılması vurgusu vardı ve bu vurgu komisyon raporunda da yer aldı.
Komisyon raporu, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Ayrıca dünya genelinde benzer örnekleri de içermekte ve çözüme ilişkin oldukça somut önerileri de kapsıyor. Fakat bizler biliyoruz ki ölümlerin önüne geçilmesi, mevsimlik gezici tarım işçilerinin insani ve güvenli koşullarda çalışmasının sağlanması için önerilerin acilen hayata geçirilmesi ve bu yönde bir siyasi iradenin ortaya konması elzemdir. (SY-CK/HK)
* Fotoğraflar: Kerem Yücel